top of page
Ara
  • tugcekapusuz

Kuş Bakışı

Bizim kuş olduğumu düşledim. Açtılar kafesimin kapısını gittim avizeye kondum. Önce kendi kafesime baktım tepeden; demirin boyası soyulmuş kimi yer pembe kimi yer bakır, altına serilen kağıdı pislik götürmüş (eh yalan olmasın ben yapmışım), yemliğin biri boşalmış tozlar kalmış biri daha dolu. Diğerine daha kolay uzanıyorum da ondan bitmiş o. Salıncağımda sallana sallana yiyorum oradaki yemi. Tabi klas mekan benim koğuş, aynalı salıncağım var. Sonra, tekrar gidip yesem mi şu yemi, bir avizeye uçmaya acıktım, diyorum. Keyf-i seyrim vazgeçiriyor beni.


Yerde oturmuş biri, biri uzanmış kanepede. Diğeri oturmuş koltuğun tekine, uzatmış ayağını öbür koltuğun tepesine. Ben avizede. Yerdekinin kafasını gördüm tek, yüzü görünmez tepeden bakınca. Yanında çaydanlık, bardaklar, şeker, çıt çıt çıt çekirdek. Dayamış sırtını kanepeye, uzatmış ayağını karşıya. Değme keyfine. Hüpletip içti çayını. Öteki uzanmış battaniyenin altında, koymuş göbeğine çekirdek dolu tabağı. Yattığı yerden çıt çıt çıt. Koltuktakinin bir elinde bardak, yanında tabak. Çıt çıt çıt…

Biri kadın, biri erkek. Biri erkek, biri kadın, biri... Yahut? Ne bileyim kuşum ben! Muhabbet kuşu. Cik cik cik. Hepsi insan onu biliyorum canım. Benim gardiyanlarım. Kafesimin başında sırayla nöbet tutarlar. Şu yerde oturanla aynı odada uyuruz. İyidir hoştur, en azından sabah ‘günaydın’ gece ‘iyi geceler’ demesini bilir. Bazen öpücük atar bana bazen parmağını sokar kafesime. Küçücük yer daha bir de parmak sokarlar. Isırırım ben de bir güzel parmaklarını. Oh olur. Bazen de geçer karşıma hararetli hararetli anlatır. Bilmem ki ne anlatır. Ağlayıp güldüğü olur. Hepsine cik derim, o ayrı ayrı anlar. Ağlarsa güler, gülerse ağlar. Şimdi de aldı eline telefonu. Yazdı birine. Ahh ahh ahh, vah vah vah, çıt çıt çıt…


Koltuktaki beni yok sayar. Ben de onu yok sayarım. Arada burada karşılaşırız işte. Onda da selamlaşmayız. Böyle uzatır diğer koltuğa da ayağını, pek konuşmaz. Konuştuğunda da diğerlerini bir hareketlilik sarar. Elinde telefonu, ekranda birileri; sesler, gülüşler, şarkılar… Yerde oturan alır kumandayı, televizyona tutar. Koltuktaki elinde çekirdek tabağı, kalkar ayağa çıkar odadan. Yürürken bile çıt çıt çıt…

Sıra en sert gardiyanımda. Az kavga etmedik. O bana bağırır ben ona. Çıktım ya avizeye, üşenmese sıcak battaniyeden çıkmaya şimdiye çoktan uçurmuştu beni nefes nefese oradan oraya. İnadına avizedeydim ben de. Pisliyorum halısının ortasına! Temizlesin dursun. Yapma dese düzgünce yapmayacağım, illa bir kavga-kargaşa. O da aldı şimdi eline telefonu. Kımıldasa devrilecekti tabaklar. Kımıldamıyor, çıt çıt çıt…


Halının deseni, masanın örtüsü derken sıkıldım. Kendim olayım geri dedim, ben kimdim bulamadım. Eh kaderde insan doğup kuş ölmek de varmış! Kafesime girip yemimi yedim. Aynalı salıncağımda sallandım. Kendimi izledim: Cik cik cik…

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Düşlediğim Dünya

Zamanın dışında yaşamak… Mümkün olabilir mi? Çağın ilerisinde doğsam bir sabah, çoktan aşılmış olsa bir çok sorun; baş etmek zorunda kalmasam. Bir kadın olarak doğsam yine ama kadın yahut erkek olmamı

Yalnızlık Üzerine

Yalnızlığı bizi dinleyecek ve hüzünlerimizi anlayacak kimseyi bulamayış sanırdım. Çevremizde birileri olurdu ancak hiçbiri bizim enkazımızı göremez, görenler de bu enkazı kaldırmak için bir çaba harca

Bir Başka Düşünce

"Topluluk içinde birey, bir başka birey durumuna gelir." Ece Ayhan'ın Başıbozuk Günceler'inde okuyorum bu gerçekliği. Kaydediyorum: üzerinde düşünülmeli. Üzerinde düşünüldü. Topluluk içinde ve yalnız

Yazı: Blog2 Post
bottom of page